18 Mayıs 2011 Çarşamba

Hayal kuşu

                                                          Ben masalcı,
                                                          Ben hayal kuşu.
                                                          Ormanın perisi
                                                          Rüya ve leylak
                                                         

17 Nisan 2011 Pazar

BANK



O bankı ne çok aradık. Hani meşhur bankı. Sanırım yerinde yoktu. Yoksa biz başka yerde mi aradık?
 Yine de ümitsizliğe kapılmadık. Biliyorum bir gün bulacağız. Üstüne yazacaklar" Bu bank o bank" diye.

 Şebboyları kolaya koklaya   devam ettik yola. Taksim her zamanki gibi insan seli. O sele kapılıp aktık biz de bir süre. Sinemaya geldiğimizde ilk önce SAÇ filmini seyrettik. Sonra hiç nefes almadan koşa koşa bir diğerine girdik.

 Filmin adı "ŞİİR" ise o film seyredilmeli bence.

  İstanbul Film Festivalinin son gününde şiir seven dört kafadar "ŞİİR"  gibi bir filmde buluştuk.

  Birimiz uykusuz ve güzel bir gecenin ertesinde, birimiz dostlarla karşılaşmanın heyecanında, birimiz festivali dolu dolu yaşamanın mutluluğunda, birimiz (ki bu ben) İstanbul sarhoşluğunda,  güzel saatler geçirdik.

  Hele ki İstanbul da, hem de göbeğinde bol köpüklü kahvelerimizle, kitaplardan, sinemadan ve yaşamdan az da olsa dem vururken,  fonda Ajda' nın buğulu sesi ve esen rüzgar...
  Teşekkürler Hayal Kahvem, Momentos ve Nessuno...
  Teşekkürler hayat, bize her an değişik güzellikler yaşattığın için.

15 Nisan 2011 Cuma

Doğum Günün



 "Anne sen en çok hangi şarkıyı seviyorsun?"
 Hiç başını kaldırmadan dedi ki:
"Açık bırak pencereni
Örtme perdeyi bu gece..."
"O da ne öyle "dedim, on dört yaşın en şen sesiyle.İkimiz de gülümsedik sonra. "Eski bir şarkıdır "dedi.
...
Ilık esen bir rüzgar tülü havalandırıyorken gençliğini gördüm bir anda. Siyah beyaz bir film gibiydi gençliği. Ondüle yapılmış saçları, kısa kollu bluzü , siyah pileli eteği ile bahçeli evin en ışıklı odasında, tek kişilik bir koltuğa oturmuş. Siyah gözlerinde gizemli bir hüzün ve  kalkık burnu ile herşeye kafa tutar gibi mağrur. Bir fotoğraf çektirmek için poz veriyor. Üniversiteli nışanlısına postalanacak bu resim ihtimaldir.
...
Sen diyorum yirmi yaşın en asi sesiyle "Beni her ailesini beğendiğine vermeye kalkıyorsun. Evlenmiycem işte..." Siyah döpiyesinin üzerine yakası kürklü pelerinini giyiyor. Kapıyı tutan elinde iki pırlanta yüzük. Dışarı çıkıyor, gezmeye gidiyor. Çıkarken "Ben senin iyiliğin için söylüyorum" diyor.
...
Bordo rengi kadife bir elbise giyiyor. Kalabalık salonun içinde hemen farkediliyor. Siyah dantelden bir eşarp var başında. Siyah kocaman güller başında dans ediyor. Konuştukça kuş cıvıltısı gibi kahkahaları. Komik bir şey anlatıyor. Herkes mutlu.
...
Yatağın içinde, küçücük çocuk gözleri ile bakıyor. Kalkamıyor, yürüyemiyor, yemeğini kendisi yiyemiyor. " Ben, gidiyorum." diyor. Anlamazlığa veriyoruz. "Canım hepimiz gideceğiz. Acelen ne" felan gibi lafı kıvırmaya çalışıyoruz. "Yok yok bu gidiş başka" diyor.
...
Gitti tam beş sene oldu. Yaşasaydı bu gün yetmiş yaşına basacaktı. Siyah uzun ipek elbiseler giyip, inci küpeler takacaktı. Tatlı, sevimli bir ihtiyar olup torunlarına hikayeler anlatacaktı...

NOT: Yukarıdaki resim http://dostca99.blogspot.com/ dan alınmıştır.

22 Mart 2011 Salı

Kayıp Yazı

 
 Bu gün seni düşündüm yine. İki satır bir şeyler karaladım  kağıda. Sonra onu güzelce katlayıp bir yerlere sakladım kimseler görmesin diye. Şimdi bulamıyorum...
 Dağılmışım bu günlerde. Özlemişim seni sonra. Sen bilmemişsin, kimse bilmemiş. Ben bile bilmiyecektim  bunu eğer ki, bir kitabın arasından elime düşmeseydi, yıllar önce çekilmiş resmimiz. Gülümsüyorsun orda, nasılda içten, nasılda sıcak. Sanki konuşuyor gözlerin. Resmimize bakıp diyorum ki:
"Eğer bir insanın rüyalarına girmesini istemiyorsan, ne yapmalısın?"
"Kimmiş o?" diyorsun kaşlarını biraz çatarak.
"Sen..." diyorum.
"Ciddi misin, kırılırım ama?" diyorsun.
"Kırılma."diyorum ...İşte o  anda bir ses bizi dışarıya çağırıyor..
Resmin kenarından gri dumanlar çıkıyor. Kağıt yavaşça bükülüyor," s "çizer gibi. Dayanılmaz bir pişmanlıkla mutfağa koşuyorum elimde bir kenarı hızla yanan fotoğrafla. Çeşmenin altına tutuyorum. Kurtarıyorum bir parçası yanmış fotoğrafı.

10 Mart 2011 Perşembe

Okul ve Yalnızlık


                                                                       PENCERE

Okulun penceresinden dışarı bakıyorum. Çıplak dallarını  yukarı uzatmış yalnız ağaç ile bakışıyoruz. Seni de kimse anlamıyor mu?diyorum. Gülümsüyor. Benimle mart rüzgarında şemsiyeli ve koşuşturan insanları seyrediyor. Bir yerlerde zil çalıyor...Bir türkü tutturuyorum.Çocuk seslerine karışıyor sesim.

11 Ocak 2011 Salı

Elmaları Boyamanın Keyfindeyim

  Çok mutluyum ...
  Her gün elma boyuyorum büyük bir keyifle.
  Minik öğrencilerim mısır patlakları gibi patlayıp, pıtır pıtır okumaya başladılar.  Ben de de bir keyif bir keyif sormayın. Göğsüm bir kabarıyor, bir kabarıyor anlatamam. Elmalar var ya ağacımızda önce pembecik oldular gittikçe de kızarıyorlar.. Değdi işte her şeye.Sızlayan ayak tabanlarımı,oturmadan geçirdiğim dakikaları, yorgun zihnimi unutuyorum hemen.Onlar da çok seviniyorlar elmaları boyandıkça. Hep birlikte mutluyuz  ne güzel.

1 Ocak 2011 Cumartesi

İLK YAZI


    TV' de en sevdiğim iki program  var. Nerede, ne zaman ratlarsam tüm işlerimi bırakıp  onları seyerederim. Biri şirin ve güzel Gülhan Şen' in sunduğu TV8' deki  "Galaksi Rehberi", diğeri ise İZ TV' de Ayhan Sicimoğlu' nun RENKLER programları.
    Yeni  yılın ilk kahvaltısını yaptıktan  sonra, henüz pofidik terlilerim ayağımda, sıcacık çayımdan bir yudum alıp klavyeye parmaklarımı değdirince aklıma Gülhanlı ve Sicimoğlulu  bir yazı yazmak geldi. Daha kendime gelememiş olmama rağmen yeni  yılın ilk yazısı biraz dağınık bir yazı oldu aynen şu an ki ben gibi.