Sanki Hiç Gitmemiş Hep Var Gibi
Bu gece balkonda oturmuş yıldızları seyrederken, kamplarda yaktığımız ateşler geldi aklıma.
Ateş yavaş yavaş sönerken hala sönmemeye direnen birkaç alev arada bir görünür kaybolurdu. Birkaç alev son bir direniş yeniden yanmaya çalışırdı sanki; oysa çoktan "suyu kaynamış" işi bitmiştir onun. Ateş sönse, hiç bir alev çıkmasa bile yanmaya devam eder uzun bir süre daha.
Eski aşklarda böyledir işte arada bir külleri kazıdığınızda oradan ince bir duman çıkar. Bazen bir şarkı, bazen bir şiir, bazen bir şehir, bazen sadece bir kelime alıp getirir eski aşkın küllerini size.
Ne kadar o köprünün üstünden çok sular aktı, eski çamlar bardak oldu, küllerini rüzgarda savurdum bitti; deseniz de gerçek bir aşksa o yaşınız kaç olursa olsun gelir bulur sizi.
Ömründe hiç aşık olmadığını söyleyen insanlara hep hayretle bakmışımdır. Görmeyi mi bilmiyorlar, sevmek bir yetenek mi yoksa, bir kabiliyet mi diye düşünmeden edemem.
Kendini sevmeyen başkasını da sevemiyor mu yoksa?
Üniversitede aynı odayı paylaştığım bir kız arkadaşım geldi şimdi aklıma . Her sabah kalkar, " Aman da ne güzelim ben, ne tatlıyım ben" diye kendine iltifatlar yağdırırdı. inanılmaz kendini severdi. Tanıdığımız hemen hemen tüm, hadi abartmayayım pek çok diyeyim erkek de ona aşıktı sanırım.
Tabiki ben hayretten ağzım bir karış açık, inanamaz gözlerle onu seyrederdim. Bu çılgın arkadaşım her gün kendine yüksel bir moral vererek güne başlardı. Gerçekten kendini olduğu kadar, başkalarını da çok kolay sevebiliyordu. Şimdilerde bir sosyal paylaşım sitesinde birbirimizi bulduğumuz arkadaşım, hala kendini eskiden olduğu gibi kendine sık sık iltifat ediyor mu bilmiyorum "Erkek arkadaşı ve ya eşi onun bu hallerini nasıl karşılıyor acaba?" diye hep düşünmüşümdür. Düşünsene her sabah uyanıp, yüksek sesle kendine iltifatlar yağdıran birisi ile beraber olsaydın? Belki de fena olmazdı, acayip makara yapardın, ama sonrasıda sıkardı bence.
Ben kendi payıma hep biraz bunalımlara takıldım galiba. Şifa mı dağıtmak istiyordum ki . Acılarını benle mi unutacaktı, melankolik tipler daha mı çekici oluyordu o zamanlar? Romantikleri seviyordum ama nedense erkeklerin pek çoğu ne şiir biliyordu, ne de şair. Derinlemesine bilgisi olan ilk erkeği tanıdığımda gerçekten aşık oldum galiba.
Yaşıtlarımın hepsi çok çocuksuydu sanırım. Benim daha farklı beklentilerim vardı . Parklarda el ele yürümek, liseli aşıklar gibi olmak istemiyordum. Göstermelik sevgililik halleri sevmiyordum .
En sinir gelen şeylerden bir tanesi de aşıkların birbirine isim takmalarıydı. Arkadaşlarımdan birisi "Edi" diğeri de "Büdü" diyorlardı birbirlerine. Sinir geliyordu bana.
Eskiden kesinlikle hoşgörüm çok azmış. Sana ne di mi millet ne derse desin birbirine. Şimdilerde olsa komik bulurum, çok da gülerim . Bizim çocukluğumuz biraz " Susam Sokağı" anıları ile doludur. Oradan esinlenmişlerdi sanırım.
Bazen küllerin üstüne gözyaşları dökersiniz, ince ince dumanın çıkışını seyrederek. Başka zamanlarda, başka yerlerde olmak istersiniz, son bir kez duymak istersiniz rüzgara karışmış sesini mesela. Ortadoğu ve balkanların en romantik şarkısını çalarsınız ıslıkla :
Belki bir şarkının her sesinde
Belki bir sahil meyhanesinde
Belki de içtiğin sigaranın dumanıyım
Bir yıldız gökte kayıp giderken
Islak bir yolda yalnız yürürken
Bambaşka bir şeyi düşünürken aklımdasın
Geçmiş değil bugün gibi yaşıyorum hala seni
Sen hep benim yanımdasın
Gündüzümde gecemdesin, çalınmasın söylenmesin
Sen benim Şarkılarımsın
Sanki hiç gitmemiş hep var gibi
Bir sırrı herkesten saklar gibi
Sessizce sokulup ağlar gibi yanımdasın
Beni bir şeylerden aklar gibi
Koparmadan çiçek koklar gibi
Hiç bozulmamış yasaklar gibi aklımdasın
...