23 Ağustos 2010 Pazartesi

ŞEHİR ve KADIN
Herkesin şehirden kaçmayı istediği şu günlerde ben  deliler gibi kendimi şehre attım. Öyle özlemişim ki  kalabalıkları işte dedim " Ben buraya aitim."
     Bir süre olsa da doğa da yaşamak bana çok iyi gelmiş. Son zamanlarda beni sıkan her şey çarşıya gidince gözüme çok şirin gözüktü birden.
     Önce kendimi aylardır gitmediğim bir güzellik salonunun önünde buldum. Ne zamandır kestirmediğim saçlarım konusunda radikal bir karar vardı kafamda. Kuaförüm beni görünce oldukça şaşırdı. Gözlerinden "Siz yaşıyor musunuz?" sorusu geçti bir an ama nazikçe hatırımı sormakla yetindi. " Ne yapıyoruz saçları?" dediğinde "Kendi rengine dönsün, önce boyayın" dedim.  "Hay hay..." dedi.Elime bir bayan magazin dergisi verdi ve ben sayfaları karıştırmaya başlamışken boya işlemi bitmişti bile. Öyle kaptırmışım ki kendimi  Ahmet Hakan'ın bayan dergisine yaptığı röportajı okurken ...
   "Evet renk aslına döndü sanırım, fön mü çekiyoruz?" dedi. "Hayır" dedim. "Kesim  olsun." "Şöyle istersen bir kat atalım, saçlara bir hareket olsun deyince, elimdeki resmi gösterdim." Katie Holmes gibi kesin" dedim.
Şaşkınca baktı, sonra toparladı. Oldukça kısa  kesilmiş bir saç göstermiştim resimde." İnan çok yakışacak, daha önce neden kestirmedim diyeceksin " dedi.
   Ameliyata hazırlanan bir oparatör gibi siyah bir kumaş çantayı tırrrrtttt... diye masaya açtı. İçinde uçları değişik biçimlerde  kesim makasları vardı. Bir tabura çekerek oturdu ve başladı kesmeye.
   Hayatta en sevmediğin şeyler nedir deseler; bir saç kestirmek, iki sütüdyoda fotoğraf çektirmek, üç  terzi de elbise diktirmek diyebilirim hemencecik. Çünkü ipler tamamen başkasını elinde. Şöyle durun, şöyle bakın, başınızı indirin, kımıldamayın, dikkat şimdi çekiyorum, son provayı alıyorum... Öf patlarım ben, sıkıntı gelir.
Of nihayet bitmişti. Neyse dayandığıma deydi. Sonuç istediğim gibi olmuştu. Sevdim bu saçları. Hem de acayip derecede hafifledim. Ensem boştu. Gerçekten neden daha önce kestirmedim ki... Yazın sıcağında o saçlarla gezdim.
   Neşeli adımlarla dışarı çıktım. Alışık olduğum üzere siyah güneş gözlüklerimi takıp ikinci soluğu çok sevdiğim bir butikte aldım. Dayanamadım  birbirinden neşeli iki tişört, bir bulüz aldım. Koşar adım köşedeki kahveciden taze çekilmiş Türk kahvesini çantama attım.
   Şimdi ramazan ve evde beni bekleyen "açları" düşündüm.Ne yapıyorlar diye bir arayayım dedim. Aman da aman beni nasıl özlerlermiş. Dört saat ortadan kayboldum, geldim klimanın karşısında simit gibi dizilmişler, kuzu gibi yatıyorlar. Halsizlikten elleri, kolları kalkmıyor tabiki...
   Neyse gece dönüş yolunda şunu düşündüm bu gün çok keyifli bir gün geçirmiştim." Uğultulu Tepeler"deki  minik eve doğru giderken, gelipte göremediğim tüm sevdiklerime geriye doğru bakıp bir el salladım. Neyse önümüzde uzun bir "kış" mevsimi var. Sinemalar, caddeler,  Kahve Dünyası  sohbetleri  ve daha sürü şey bizi bekliyor.