2 Temmuz 2010 Cuma



İLK GENÇLİK DÜŞLERİNDEKİ GÜLLER
Bahçede gezinirken güllerin güzelliği karşısında büyülendim. Hemen hemen hangi gülün yanından geçersem durup koklamadan yapamadım.O çok iyi bildiğim içi yakan ,genzi saran kokularını defalarca içime çektim.Sarılar, pembeler, beyazlar ve kırmızılar bu akşam vaktinde bütün günü aşığı ile geçirmiş sevgililer kadar mağrur ve mutlu, biraz da yorgun gözüktüler gözüme.
Oysa ben ne çok severdim gülleri. Gülleri ve şiiri, çikolatayı, kahveyİ, taze naneyi ve vanilya kokusunu.
Okuldan geldiğim lise akşamlarında, mutfağa uğrayıp bir bardak süt ve bir dilim keki tabağa koyup, kaptığım gibi odama kapanırdım. Madonna dinlerken, hemen telefona yapışıp az evvel o otobüse binerek ben ise yürüyerek ayrıldığımız kız arkadaşımı arardım. Cindy Luper teypte avaz avaz bağırırken aşkımı düşünüp o gün bana verdiği kırmızı gülü koklardım.
Merdivenli sokakta konuşuyorduk. Ceketinin iç cebine sakladığı gülü büyük bir ustalıkla çıkarıp "Seni seviyorum" dedi. O kadar gençtikki...
Baharın ilk günlerinden biriydi.Sabah çok erken yağan yağmur sonrası havada inanılmaz güzel bir esinti vardı. Okul yolu boyunca öğrenciler güle konuşa yürüyorlar, caddedeki esnaf yeni yeni kepenklerini açıyor, ıslak astfaltlar pırıl pırıl parlıyordu.
Okul bahçesinde sıra olmuş sınıfımla birlikte ilerlerken bir an nöbetçi öğretmenin yanına gelen bir veli ile konuşmasını kaçmak için fırsat bildim. Büyük bir cesaret ile kapıya doğru yöneldim.Kendimi dışarda buldum. hızlı adımlarla arkama hiç bakmadan hemen ilk pasaja daldım. daha sonra merdivenli sokağa yürümeye başladım. İşte gri pantolonu ve beyaz gömleği ile ilk aşkım merdivenlere oturmuş beni bekliyor. Hemen bulduğumuz ilk vapur ile Büyükadaya geçtik. Bu yüzden Büyükadaya yıllar varki bir daha gitmedim. Bisiklete bindiğimizi hatırlıyorum. O limonlu, vişneli; ben çilekli, vanilyalı dondurmalarımızı yedik. O gün çok güldüğümüzü hatırlıyorum. Herşeye,herkese gülüyorduk.
Akşam eve geldiğimde neyseki annem evde yoktu.Evdekiler o gün okula gitmediğimi, onunla gezdiğimi anlayacaklar diye ödüm koptu.Banyoya yönelip aynada yüzümü görünce çok şaşırdım.Vapurda ve sahil kenarında tüm gün gezdiğim için yüzüm kıpkırmızı yanmıştı. Hafiften hafiften de başımın ağrımaya başlayacağını hissediyordum. Annem eve geldiğinde beni salonda gözlerim ve dudaklarım dışında tüm yüzüme yoğurt sürmüş halde buldu. Bakışlarındaki şaşkınlığı bugün bile gayet net hatırlıyorum.

Sürecek...



Seni Öyle Seviyorum ki
Bolkonun demirlerine yaslanmış dışarı bakıyorum. Deniz çok durgun ve kibirli. O kadar sonsuz gözüküyorki... Senin denizin öbür yanında olduğunu bilmesem,seni benden ayıran bir çizgi gibi aramızda durmasa belki denizi daha çok severdim.
Çıkıp yanına gelmek istedim birden. Odaya geçip çantama alelacele telefonumu koyup, anahtarlarımı elime almıştım ki durdum. Ne diyecektim, görünce seni. Ayrılmayı isteyen ben değilmiydim. Senin de ne acılar çektiğini bilmiyor muydum? Gözlerin "gitme"derken ,bir bahar günü seni terketmedim mi? Hala beni ne kadar sevdiğini mi görmek istiyorum acaba? Şu saatlerde çalışıyor olmalısın. Seni büyük bir masanın yanında konuşuyorken görüyorum. Odaya girsem, kapıda beni görsen, iş arkadaşlarının şaşkın bakışları altında "Seni öyle seviyorum ki" desem...