20 Temmuz 2010 Salı

                                    Sanki Hiç Gitmemiş Hep Var Gibi
     Bu gece balkonda oturmuş yıldızları seyrederken, kamplarda yaktığımız ateşler geldi aklıma.
     Ateş yavaş yavaş sönerken hala sönmemeye direnen birkaç alev arada bir görünür kaybolurdu. Birkaç alev son bir direniş yeniden yanmaya çalışırdı sanki; oysa çoktan "suyu kaynamış" işi bitmiştir onun. Ateş sönse, hiç bir alev çıkmasa bile yanmaya devam eder uzun bir süre daha.
    Eski aşklarda böyledir işte arada bir külleri kazıdığınızda oradan ince bir duman çıkar. Bazen bir şarkı, bazen bir şiir, bazen bir şehir, bazen  sadece bir kelime alıp getirir eski aşkın küllerini size.
   Ne kadar o köprünün üstünden çok sular aktı, eski çamlar bardak oldu, küllerini rüzgarda savurdum bitti; deseniz de gerçek bir aşksa  o yaşınız kaç olursa olsun gelir bulur sizi.
  Ömründe hiç aşık olmadığını söyleyen insanlara hep hayretle bakmışımdır. Görmeyi mi bilmiyorlar, sevmek bir yetenek mi yoksa, bir kabiliyet mi diye düşünmeden edemem.
   Kendini sevmeyen başkasını da sevemiyor mu yoksa?
   Üniversitede aynı odayı paylaştığım bir kız arkadaşım  geldi şimdi aklıma . Her sabah  kalkar, " Aman da ne güzelim ben, ne tatlıyım ben" diye kendine iltifatlar yağdırırdı. inanılmaz kendini severdi. Tanıdığımız hemen hemen tüm, hadi abartmayayım pek çok diyeyim erkek de ona aşıktı sanırım.       
  Tabiki ben hayretten ağzım bir karış açık, inanamaz gözlerle onu seyrederdim. Bu çılgın arkadaşım  her gün kendine yüksel bir moral vererek güne başlardı.            Gerçekten kendini olduğu kadar, başkalarını da çok kolay sevebiliyordu. Şimdilerde bir sosyal paylaşım sitesinde birbirimizi bulduğumuz arkadaşım, hala kendini eskiden olduğu gibi  kendine sık sık iltifat ediyor mu bilmiyorum "Erkek arkadaşı ve ya eşi onun bu hallerini nasıl karşılıyor acaba?" diye hep düşünmüşümdür. Düşünsene her sabah uyanıp, yüksek sesle kendine iltifatlar yağdıran birisi ile beraber olsaydın? Belki de fena olmazdı, acayip makara yapardın, ama sonrasıda sıkardı bence.
   Ben  kendi payıma hep biraz bunalımlara takıldım galiba. Şifa mı dağıtmak istiyordum ki . Acılarını benle mi unutacaktı, melankolik tipler daha mı çekici oluyordu o zamanlar? Romantikleri seviyordum ama nedense erkeklerin pek çoğu ne şiir biliyordu, ne de şair. Derinlemesine bilgisi olan ilk erkeği tanıdığımda gerçekten aşık oldum galiba.
  Yaşıtlarımın hepsi çok çocuksuydu sanırım. Benim daha farklı beklentilerim vardı . Parklarda el ele yürümek, liseli aşıklar gibi olmak istemiyordum. Göstermelik sevgililik halleri  sevmiyordum .
  En sinir gelen şeylerden bir tanesi de aşıkların birbirine isim takmalarıydı. Arkadaşlarımdan birisi "Edi" diğeri de "Büdü" diyorlardı birbirlerine. Sinir geliyordu bana.
  Eskiden kesinlikle hoşgörüm çok azmış. Sana ne di mi millet ne derse desin birbirine. Şimdilerde olsa komik bulurum, çok da gülerim . Bizim çocukluğumuz biraz  " Susam Sokağı" anıları ile doludur. Oradan esinlenmişlerdi sanırım.
  Bazen küllerin üstüne gözyaşları dökersiniz, ince ince dumanın çıkışını seyrederek. Başka zamanlarda, başka yerlerde olmak istersiniz, son bir kez duymak istersiniz  rüzgara karışmış sesini mesela. Ortadoğu ve balkanların en romantik şarkısını çalarsınız ıslıkla :

        Belki bir şarkının her sesinde 
          Belki bir sahil meyhanesinde
           Belki de içtiğin sigaranın dumanıyım
           Bir yıldız gökte kayıp giderken
           Islak bir yolda yalnız yürürken
           Bambaşka bir şeyi düşünürken aklımdasın
           Geçmiş değil bugün gibi yaşıyorum hala seni
           Sen hep benim yanımdasın
           Gündüzümde gecemdesin, çalınmasın söylenmesin
           Sen benim Şarkılarımsın
           Sanki hiç gitmemiş hep var gibi
           Bir sırrı herkesten saklar gibi
           Sessizce sokulup ağlar gibi yanımdasın
           Beni bir şeylerden aklar gibi
           Koparmadan çiçek koklar gibi
           Hiç bozulmamış yasaklar gibi aklımdasın
           ...

10 yorum:

Hayal Kahvem dedi ki...

Atalarımın romantik ruhu aşkına, Aylardan Şubat ne zaman döndünüz? Şimdi sabah sabah baktım ki bloğunuza, buram buram aşk kokmuyor mu? Karamba karambita!! Aylardan Şubat! Ne yaptınız siz? Üstelik blog renginiz de aşk kızılına dönüşmemiş mi? Yoo..Asit kızılı mı desem yoksa.. Hem yazınızla hem blogunuzun rengiyle yakmışsınız gene ortalığı..
Hoşgeldiniz!

Şimdi sizin bu yazınızı okuyunca, Atilla Atalay'ın Kalbinin Böcüüğü kitabını elime alasım, bir kaç öyküsünü okuyasım geldi.Hayır, bu havada dolu falan da yağmaz aslında.. Gözüme çöp kaçtı galiba.. Aaaa! Aygaz arabası mı geçiyor yoksa?

Özletmeyin Aylardan Şubat kendinizi.. Dayanamam hasretinize sonra:)

Aylardan Şubat dedi ki...

Sevgili Hayal Kahvem,
Uzmanlık alanım bu konu galiba. Farkında olmadan kaptırmışım kendimi.Yine bir yolculuk söz konusu. Ara ara geleceğim ama. sizin yazılarınızı okumadan yapamam asla.
Sevgilerimle...

"Sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan" dedi ki...

köprülerin üzerinden taşacak kadar sular yükseldi ise, o yoğunlaşan, kabaran duyguları düşünemiyorum bile...

hem romantik adam sıkıcıdır, kimse sevmez onları... Herkesin gözü gözleri fır dönen, herkese laf yetiştiren adamlardadır..

kime ait olduğunu bilmediğim bir yazıyı aşağıya alıntılıyorum müsaadenizle :

"Etrafınıza bakın, en heyecan verici, en eğlenceli insanlar hep sahtekarlardır. Çünkü sahtekar sempatik olmak zorundadır. İyinin böyle bir mecburiyeti yoktur. İyi sıkıcıdır. Kadınlar "iyiler" e değil, güvenilmez erkeklere aşık olur. Bu yüzden zaten aşk denen altüst oluşla ancak bir üçkağıtçı başa çıkabilir. Aşkın tadını çıkaramaz iyiler. Onlar sarılıp sessiz bir uzanmayı aşk zanneder. Tekdüzedirler. Yavaştırlar. Kadınlar da onlarla dertlerini paylaşır ama gidip güvenilmezle sevişirler. Tutku kötülerin işidir."

1980 lerin ünlülerinden CC.Catch'i belki hatırlarsınız. Onun bi şarkısı vardı : "Good guys only win in movies" diye :)

Selamlar...

OYA dedi ki...

aaa yapma tuğba bana bunu,<< cocuklar evden gidince kaldık edi ile büdü >>der dururum....ah ahhhh ne gelirse başımıza demem etmem ile gelir..:=))))

"Sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan" dedi ki...

Süperrr.... Aylardan Şubat'ın gerçek ismini de öğrenmiş oldukkkkk :)))

OYA dedi ki...

KEM KÜMMM deyip durumu kurtaramayacağım galiba ,sende çabalama tuğbacım( kulağına eğilerek söyiüyorum,kimse duymasın -nasıl da kandılar ama,senin gerçek ismin zanettiler):=))))))

Aylardan Şubat dedi ki...

Oya ablacığım , sen merak etme. Kim kimin gerçek ismini bilebilir ki? Bir yerde okumuştum aynadaki görüntümüz ile gerçekteki görüntümüz farklıymış. Kendimizi gerçeklerinden bile farklı görebiliyorsak isimlerimizin ne önemi var.
Annemin ve babamın yerinde olsaydım zaten bana bir çiçek ismi koymalarını beklerdim. Onlarda ne bilsin kendilerinden böyle uçarı bir tipin çıkacağını.
Sevgi ile kucaklıyor ve her zaman yorumlarını bekliyorum.
Demek siz de Edi ile Büdü' sünüz. Harika! "Büdü" ellerin ile pişirdiğin sakızlı bir kahveyi sizin evin bahçesinde içseydik şimdi Körfezi temaşa ederek...
Hayali cihan değer...

Aylardan Şubat dedi ki...

Merhaba Tomrukcan,
Demek şimdi de tilki oldunuz...)Bu da güzel.Romantik tavşan uykuya mı yattı?
Romantik erkekler ile ilgili sözlerinize ve alıntıya kısmen katılmakla birlikte ben oyumu yine de sıkıcı olsalar bile onlardan yana kullanarak sözü bağlamak istiyorum.
Köprü meselesine gelince ha altı ha üstü fark etmez diye düşünüyorum.
Sevgilerimle...

"Sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan" dedi ki...

Hıımmm... "Mirror stage of Lacan" diyelim o zaman :))

Evet, tomrukcan karar değiştirip tilki olmaya karar verdi :)) Yeminimi bozdum artık :)))

Aylardan Şubat dedi ki...

Birincisi tavşandan artık sıkılmıştık, iyi oldu bence. O biraz dinlensin, çok koştu yoruldu sanırım.
İkincisi bu resim daha muzip, sizi daha iyi yansıtıyor sanki.
Üçüncüsü yemin bozmak çok tehlikelidir. Allah korusun başınıza bir işler gelebilir:)))